Totalitarizmin kendini yeniden üretmesi, yalnızca baskıcı güçlerin zora dayalı yöntemleriyle değil, bireylerin de sınırlı bir özgürlüğe razı olmasıyla gerçekleşir. Yaratıcılığını zorlayarak özgürlüğünü zenginleştirme çabasına girmeyen birey, var olanla yaşamayı seçer. Bu noktada düzen, bireyin onayıyla ayakta kalıyordur artık. “Seçme özgürlüğü” düzenin sunduğu çeşitlilik oranında vardır: “Ya şu ya da bu”dur. Gündüz Vassaf ise böylesi bir “seçme özgürlüğü”nün tutsaklaştırıcı yanlarına dikkat çekerek “ya hep ya da hiç”i önerir... Ve totalitarizmi ayakta tutan kimi kavramların ne denli kof olduğunu gösterir: Gündüze karşı geceden, cennete karşı cehennemden, konuşmaya karşı sessizlikten, akla karşı delilikten, anlaşmaya karşı anlaşmazlıktan... yana olur. Kahramanlığa karşı çıkar, “hain”leri savunur.
Gündüz Vassaf, “şeytanın avukatı” olarak, içimizde büyütüp yaşattığımız küçük ‘totaliter dünyalar’ımızı afişe ediyor, daha doğrusu ‘yüzümüze vuruyor’. Totalitarizmin -anne karnındaki bebeğin beslenmesi gibi- bireyle toplumu bağlayan göbek bağıyla semirdiğini, hayata ilişkin algılarımızı ve kimi dayatılan kimisini de gönüllü olarak kabul ettiğimiz kavramları irdeleyerek gösteriyor. Cehenneme Övgü, yazarın kendiyle hesaplaştığı, herkesi de hesaplaşmaya çağıran, hatta kışkırtan bir kitap.
No tales to tell here. A perfect spot for new legends! 🐉.